"Siz Müslümanları Tekfir Ediyorsunuz " Diyenlere Reddiye





Şeyh Ebu Batın kendisine:


“Siz müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kimselere karşı şöyle cevap vermiştir:



“Bizim hakkımızda: “Müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kişi ne İslam’ı ne de tevhidi bilen bir kişidir. Bu kimsenin sözünden onun İslamının sahih olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bu kimse günümüzdeki müşriklerin  yaptığı şirki reddetmemekte ve yaptıklarının tevhidi bozucu bir şirk olduğunu görmemektedir. Bu durumda olan bir kimse ise müslüman değildir.” (Mecmuatü’r-Resail  c: 1 Kısım: 3 s: 655)

İddia:   Tekfirci akım, basit bir akıl yapısı taşır, olaylara bakarken genetik yapılarının sertliği sebebiyle katı bakarak müslümanların sorunlarını, cehaletlerini, zaaflarını, katı tutumlarla çözmeyi isterler. bu aslında başarabileceği tek yoldur, zira o zoru değil, kolayı tercih etmeyi sever, malum insanın içine düştüğü şirk, küfür, bidat bataklığını nebevi düşünen müslüman akıllı ve basiretli bir grafik çizerek ilimle ve kalpleri fetheden ahlakla aşmayı dener,

Cevap: İnsanların sorunlarını çözmek ve aralarında vuku bulmuş meseleleri açıklığa kavuşturmak için başvurulacak en sağlam sarih (açık) hüküm ve hikmetler Allah azze ve cellenin kitabı; Kur’anî Kerim ve Rasulullah (s.a.s) sünnetidir. Bu iki kaynak ışığında hükümler verilir ve insanların arasında vuku bulmuş meseleler, insanların haklarındaki mü’min, müşrik, münafık, mürted vs. gibi sıfatlar bu kaynaklardan yola çıkarak ortaya koyulur.

İşte gerek Rasulullah (s.a.s.), gerek onun ashabı ve onlardan sonra gelen müçtehidler insanların hangi vasıfa sahip olduğu
; yani müşrik mi? Müslüman mı veya mürted mi? vs. hükmünü verirken Kur’an ve sünnete bakarak bu hükmü vermişlerdir. Bu yüzden Allah’ın rasulü, onun ashabı ve ondan sonra gelen müçtehidler müşrik olan kimseye müşrik, Müslüman kimseye de Müslüman hükmü vermiş ve bunlara hak etikleri sıfatlara göre muamele etmişlerdir.

İşte biz bu metoda uyup gerek Kur’an’dan gerekse sünnetten gerekirse ulemanın kuran ve sünnete dayanarak verdiği hükme bakarak insanlar hakkında hüküm veriyoruz.

Ancak bazı kesimler sadece dünya menfaati için bu kavramları uygulamamış Müslüman olan kişiye Müslüman hükmünü vermemiş aynı şekilde müşrik olan kişiye de müşrik sıfatını vermeyip insanların hükümlerini birbirine karıştırmışlardır. Bu karışıklığın neticesinde artık mü’min ve müşrik sıfatları gerçek sahiplerine verilmemektedir. İşte bu apaçık sapıklığın ta kendisi olup tağutlar ve tağutların saflarında İslam’a karşı yok etme veya çağlara uygun İslam projesi peşinde olanların oynadığı şeytani bir oyundur.

Tağut çarkının dişlerinden olan ve din sorumlusu gibi görünen belamlar, satılmış imamlar ve şeyh diye geçinen bazı şeyhcikler!  Müşriklerin tekfir edilmesi sanki bizim yeni çıkardığımız bir hükümmüş gibi insanlara empoze etmeye çalışmaktadırlar. Ancak şu iyice bilinsin ki; Bu hüküm yeni bir hüküm olmayıp çağlar boyunca var olan bir hükümdür.

Menfaatleri için dinin en sabit olan kavramlarını değiştirmeye yeltenen bu belamlar ancak kendileri gibi sapıkları kandırabilirler. Çünkü halis Müslümanların bu safsatalara uyması söz konusu değildir.

Şu iyice bilinsin ki;



“Müslüman olan bir kişiye Müslüman hükmünü vermek nasıl hak ise; kâfir olan bir kişiye de kafir hükmünü vermek aynı şekilde haktır.”


Şeyh Ebu Batın kendisine:



“Siz müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kimselere karşı şöyle cevap vermiştir:

“Bizim hakkımızda: “Müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kişi ne İslam’ı ne de tevhidi bilen bir kişidir. Bu kimsenin sözünden onun İslamının sahih olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bu kimse günümüzdeki müşriklerin  yaptığı şirki reddetmemekte ve yaptıklarının tevhidi bozucu bir şirk olduğunu görmemektedir. Bu durumda olan bir kimse ise müslüman değildir.” (Mecmuatü’r-Resail  c: 1 Kısım: 3 s: 655)

İddia: Tekfirci akım, islamı bütüncül boyutuyla ele almak ve yaşamak gerekir düşüncesini kavramada acizdir, bu sebeple de günlerini yöneticilere küfretmekle geçirir.

Cevap: Siz İslam’ın bütüncül boyutundan bahsetmenize rağmen kafir olan halkı İslam çatısı altında barındırmak için kılıktan kılığa geçiyorsunuz. Bu hiçbir zaman haklı olduğu göstermez. Çünkü siz sadece aklınızla amel edip hiçbir şer’i delile dayanmadan bizi bazı olumsuz eleştirilerle itham ediyorsunuz. Şunu çok iyi bilmeniz gerekir;

“İslam sadece Müslümanların barınacağı bir bütün halinde kardeşçe yaşayacağı bir dindir. Ve İslam’da sadece Müslümanlar bir bütündür. Kâfirler asla bu bütüne dâhil olmazlar.”

İddia: Duygularını her zaman zirvede aklını ve ilmi düşünmeyi geride bırakır, bunun neticesinde bunalımlı ve uyumsuz bir psikolojik ruh yapısına bürünür, islam ve müslümanlara faydalı olmak yerine zarar vermeye çalışır.

Cevap: İddia sahibi yazdıklarını gözden geçirmeden sadece eleştiri olsun diye akli yaklaşımıyla bizi ilimsizlikle itham etmesine rağmen kendisi bu iddiasını destekleyecek hiçbir delil sunmamaktadır.  Biz bunu onun cehline bağışlayıp yinede elimizden geldiği kadar delil sunmaya çalışacağız İnşeAllah. Duyguları zirvede tutup insanlara hüküm vermek ancak cahil zevatların taktiğidir. Ama ne yazık ki bazı şeycikler! Âlimcikler! Sadece şan, şöhret ve bundan rant sağladıkları için İslam’ın gerçek hükümlerini gizleyip yerine kendilerini besleyen tağutların fetvamatik! Sistemlerinden çıkan fetvalarla insanları tağutların saltanat ve tahakumu altında süründürmektedirler. Bu zevatlar Allah’ın bildirdiği hükümleri hiç kaale almadan sadece akli yorumlarla insanlara Müslüman kimliği dağıtmaktadırlar.  İşte bu yüzden halk kendisini Müslüman zannettiği halde küfür şirk içinde bocalayıp durmaktadır. Bunun en büyük sorumlusu tağutların tekelindeki şeyhçikler! belamlar ve imamlardır!

İddia: Bu söylev yüzünden ferd, içi boş ama dışı dolu konumda ki eşyaya benzemiştir.

Cevap: Aslında sizin bu söylentiniz günümüzde Müslüman diye geçinen insanların hakkında yapılacak en uygun tanımdır. Çünkü her türlü şirki işleyip sonra da ben müslümanım diye ortada gezen kişiler sadece kendilerini kandırmakta olup Müslüman değillerdir. Bizim de anlatmak istediğimiz budur zaten… Biz Müslüman olanlara Müslüman müşrik olanlara da müşrik hükmünü vermekle Allah ve rasulünün hükmünü uyguluyoruz. Bu yüzden birinin çıkıp bizi basiretsiz ve bilinçsizce eleştirmesi ve bu eleştirisini de sadece akli varsayımlarla yapması kişinin iddiasının boş ve geçersiz olduğunun göstergesidir.

İddia: fakat tekfirci akımın mensubu buna yeteneği olmadığından sloganla aşmayı amaçlar.

Cevap: Daha öncede açıkladığımız gibi tekfir haktır. Kafirlerin Müslümanlardan ayırt edilebilmesi ve Müslümanların hakketikleri gibi muamele görmesi ve kafirlerden ayırdedilebilmesi için tekfir hakikattir. Bizi tekfirci diye vasıflandıran şahıslar İslam’ı bilmeyip İslam İlahi hükümlerini tahrif etmeye ve üzerilerini örtmeye kastetmektedirler. Bunların başlıcaları; günümüz belamları tağutların tekelinde ki imamlar ve şeyhciklerdir.

İddia: Nedeni ise ilimle değil, sloganla büyümesinden kaynaklanır, yıllarca ümmeti ilim ve davet aşkıyla değil de, mutlaka bir gün cihada çıkılacak, her yer islami olacak, filanların hükmü şudur, filanların konumu şöyledir söylevleriyle eğitilmişlerdir. Müslüman ferdin kusurunu ve ameli zaafını tartışır, her zaman tartışma meclisleri oluşturmayı sever, tartışma onun varlığını ispat etme arenasıdır, katı tutumunu dayatarak ilmi ve basiretli konuşmayarak hakim kılmak ister, işte bu halleri yüzünden kendini topluma, halka, aileye, eşine, çocuklarına doğru kapatır.

Cevap: Bu iddia, sahibinin diğer tutarsız iddiaları gibi batıl bir iddia olup sadece muvvahidlere çamur atmak ve insanları onların hak davetinden uzaklaştırmak için mesnetsiz boş bir iddia olmaktan ibarettir. Muvvahidlerin önderi olan Hz Muhammed (s.a.s)’in takip ettiği metod bizlerin yolunu aydınlatan bir ışık olmuş ve kafamızda soru işaretlerine cevap olmuştur. Bu yüzden biz eğer Allah’a ortak koşanları veya failinin tekfir edilmesi gereken fiillerden birini işleyen kişiye kafir hükmünü veriyorsak bu Rasulullah (s.a.s)’in metodu gereğidir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) hiç çekinmeden ve hiçbir taviz vermeden Allah’a ortak koşanları tekfir etmiştir. Bu sadece Rasulullah (s.a.s)’in uyguladığı bir kaide olmayıp tüm rasullerin bilip pratikte uyguladığı bir kaidedir.

Bunun en açık örneği Allah (c.c)’nun şu ayetleridir;

Allah (c.c) şöyle Buyuruyor:

"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranız-da, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır." (Mumtahine: 4)



 "(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum..." (Meryem: 48)



 "(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık." (Meryem: 49)

  Yüce Allah Ashab-ı Kehf hakkında da şöyle buyuruyor:

  "Madem ki siz, onlardan ve onların Allah-u Teâlâ'nın dışında ibadet ettikleri varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının..." (Kehf: 18/16)

Bu Konuda Alimlerin Görüşleri

 İbn Cerir Taberi şöyle der:       



     Ey müminler, şüphesiz ki sizin için, Allahın düşmanlarını dost edinmeme bakımından İbrahim'de ve onunla birlikte olan müminlerde güzel bir örnek vardır. İbrahim ve onunla birlikte olanlar, Allah'ı inkar eden ve tağutlara tapan kavimlerine şöyle demişlerdi:



     "Biz sizlerden de Allahtan başta taptığınız put ve tağutlardan da beriyiz. Biz, sizin, Allah'dan başkasına tapmanızı reddediyoruz. Bu batıl dininizi inkar ediyoruz. Sizin yalnızca Allah'a iman edip onu birlemenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi olarak düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlık ve kini, yalnızca Allaha kulluk etmeniz giderir.

Ey müminler, kâfirlere karşı tavır almanızda, İbrahim ve onunla birlikte İman edenlerde sizin için güzel bir örnek vardır." (Taberi Tefsiri




 İbni Teymiye bu ayet hakkında şöyle diyor:



Burada yüce Allah, müşrikler tek ve ortaksız Allah’a iman edinceye kadar, onlara karşı düşmanlıklarını ve nefretlerini ortaya koyan İbrahim ve beraberindekilerin mü’minler tarafından örnek alınmasını emrediyor. Şimdi bu emir nerede, iyiye iyi ve kötüye de kötü demeyenlerin çarpık anlayışları nerede!..



İbni Teymiye bu ayetle ilgili başka bir yerde diyor ki:


Allah’tan başkasına sığınmaktan beri olduğunu kast etmiştir. Allah’a sığınmak, Allah’a ibadetin kapsamına girer. İbrahim’in sözlerinin bir bölümü de buna delalet etmektedir. Çünkü, Allah’tan başkasına ibadet etmekten veya Allah’tan başkasına tevekkül etmekten teberri etmeleri bir zorunluluktur. Bu, yüce Allah’ın uğruna peygamberler gönderdiği ve kitaplar indirdiği tevhidin gerçekleşmesi demektir....  ( Feteva c:8 )

Şeyh Abdurrahman b. Hasan şöyle diyor:

Mümtehine Suresinin 4. ayeti İbrahim'in de (a.s.) diğer peygamber kardeşleri gibi Allah-u Teâlâ'nın dini üzere olduğunu gösteriyor.



 İbni Cerir (r.h.) bunları söyleyerek onun şöyle dediğini belirtir:



"... Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka ibadet ettiğiniz şeylerden uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Siz bir olan Allah'a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir kin ve düşmanlık vardır." (Mümtehine: 60/4)

 Bu konuda İbrahim (a.s.) kendisine uyulacak güzel bir örnek olarak gösteriliyor ve şöyle buyruluyor:

"İbrahim'in babasına söylediği: 'Senin için Allah'tan bağışlanma dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek bir şeyi savmaya gücüm yetmez' sözü dışında, İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır."



Allah-u Teâlâ, yine dostu İbrahim'den (a.s.) söz ederek, onun, babasına şöyle dediğini bildiriyor:



"(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum..." (Meryem: 48)



"(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık." (Meryem: 49)

Tevhidi gerçekleştirmek; şirkten uzaklaşmak, müşriklerle ilişkileri kesmek, onlardan ayrılmak ve onlara düşmanlık gösterip buğz etmekle mümkün olur.     
Bu yola giren bir kimsenin daha yolun başında "bu yoldan gidenler azdır" diyerek endişeye kapılmaması gerekir. (Fethu'l Mecid)



Süleyman b. Abdullah şöyle diyor: 


İşte bu bakımdan şirkten ve müşriklerden kaçınıp uzak durmak gerekir. Nitekim bu gerçeği yüce Allah şöyle açıklamaktadır:



 "İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Sadece Allah'a iman etmenize kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..." (Mümtahine: 4)


Ayette yer alan "ve onunla beraber olanlarda" sözünden maksat, İbni Cerir Taberi'nin de belirttiği gibi; rasullerdir.

 


İşte bu ayet, Muhammed b. Abdu'l Vehhab'ın anlattıklarına delil oluşturmaktadır.

Ayet;
     - tevhide daveti,
     - şirkten uzaklaşmayı, 
     - şirki reddetmeyi,

     - tevhid ehline dostça davranmayı, onlara destek olmayı içermekte,



     - aynı zamanda tevhide zıt olan şirk amelleri işleyerek tevhidden ayrılanları da tekfir etmeyi gerektirmektedir.   


  Şöyle ki; bir kimse şirk koşuyorsa, o kişi tevhidi terketmiş demektir. Çünkü şirk ile tevhid birbirine zıttırlar, ikisinin birarada bulunması mümkün değildir. Nerede şirk varsa, orada tevhid yoktur. Allah-u Teâlâ şirk koşanlar hakkında şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşarlar. (Ey Muhammed!) De ki: "Küfrünle biraz eğlen; çünkü sen, muhakkak Cehennem ehlindensin!" (Zümer: 39/8)


 Yüce Allah, bu ayette de olduğu gibi, ibadette kendisine şirk koşanların kafir olduklarını bildirmektedir.



Kur'an-ı Kerim'de bu manadaki ayetler çoktur.
 


Bir kimsenin muvahhid olabilmesi için kesinlikle şirki terkedip ondan uzak durması ve şirk koşanları da tekfir etmesi gerekir. (Ed-Delail)


Şeyh Muhammed b. Abdullatif b. Abdurrahman bu ayet hakkında şöyle dedi:

"Yeryüzünde meydana gelebilecek en büyük fitne, şirk ve fesat;
- Müslüman ile kafirlerin, Allah-u Teâlâ'ya itaat edenle karşı gelenlerin karışmasıdır.
- Onlar karıştığında İslam nizamının dengesi bozulur.

- Tevhid akidesinin hakikati belli olmaz ve kaybolur.



- Sonuçta büyüklüğünü sadece Allah-u Teâlâ’nın bildiği şer meydana gelir.

İslam’ın hakim olması, Emri bi’l maruf Nehyi ani’l münker müessesinin işlemesi ve cihad bayrağının yükselmesi ile olur.

Allah-u Teâlâ için sevmek, Allah-u Teâlâ için buğzetmek ve Allah-u Teâlâ’Nın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla olur.



Buna delalet eden bir çok ayet vardır."  (Eddurerus Seniye – Cihad Bölümü)

Abdullah b. Abdurrahman şöyle dedi:

İbrahim'den (a.s.) başka, Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ile ashabının kavimlerinden ayrılıp uzaklaşmaları ve onlara düşmanlık göstermeleri de bizim için örnek oluşturmaktadır. Sa'd (r.a.) ile annesi arasında geçen olay da bunu açık bir şekilde gösteren bir olaydır.
  


 Yine yüce Rabbimizin İbrahim'le (a.s.) ilgili olarak haber verdiği şu ifadeler de bizim için örnek oluşturmaktadır:


"Sizden ve Allah'tan başka ibadet ettiğiniz şeylerden uzaklaşıyoruz..." (Meryem: 19/48)
  


Yüce Allah Ashab-ı Kehf hakkında da şöyle buyuruyor:


"Madem ki siz, onlardan ve onların Allah-u Teâlâ'nın dışında ibadet ettikleri varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının..." (Kehf: 18/16)
  


Allah-u Teâlâ, bu muhkem ayetlerde onların öncelikle müşriklerden ayrıldıklarını, mabudlarından önce müşriklerle ilgi ve alakalarını kopardıklarını haber veriyor.Şimdi bu gerçekler karşısında günümüzün alimleri (!) neredeler?



Bu kelimenin manasını dünün cahil kafirlerinin bildikleri kadar bile kavrayamıyor ve gerekleriyle amel etmiyorlar. Halbuki Allah-u Teâlâ'nın, mülkünde hiçbir ortağı olmayıp tek olduğu ve O'ndan başka ibadete layık ilah bulunmadığını bildirmek için din, tevhid kelimesiyle gönderildi, nebi ve rasulleri de bununla Allah-u Teâlâ'nın şanını yücelttiler. (Tevhid)

Şeyh Hamed b. Atik bu ayet hakkında şöyle dedi:

"Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyurdu:
 


"Muhakkak ki biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız."



 Bu ayetin incelikleri çoktur. Allah-u Teâlâ ayette putlardan önce putlara tapanlardan beri olmayı zikretmiştir.


Bunun sebebi putlara tapanlardan beri olmanın putlardan beri olmaktan daha önemli olmasıdır.



Çünkü putlardan beri olan, fakat onlara tapanlardan beri olmayan kimse, üzerindeki farzı yerine getirmiş olamaz.



Ancak müşriklerden beri olursa, onların taptıklarından da beri olmuş olur.



 Bu, Allah-u Teâlâ’nın şu ayetine benzer.



"(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum..." (Meryem: 48)

 Bu ayette de İbrahim (a.s)’in önce putlara tapanlardan, sonra da putlardan ayrıldığı geçmektedir. Buna benzer bir diğer ayet de şöyledir:



"(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık." (Meryem: 49)



İşte bu inceliğe çok önem ver. Çünkü bu incelik, Allah-u Teâlâ’ın düşmanlarına düşman olmanın kapısını sana açar.


Şirk işlemeyen nice insan vardır ki bunlar şirk ehlinden beri olmamışlardır. Bu sebeple müslüman değildirler, çünkü, rasullerin bildirdiği dine uymamışlardır." (Sebil’in Necati Ve’l Fikak)




Şeyh İshak b. Abdurrahman şöyle dedi:



 "Kafirlere kalple kin beslemek yeterli değildir. Zira düşmanlık ve kin açıkça belli olmalıdır..." Sonra Mümtahine: 4 ayetini zikrederek sözlerine şöyle devam etti:

"Allah’ın bu ayetteki beyanını açıklayışına dikkatle bak! Çünkü bundan daha açık bir açıklama yoktur. Allah ayette:

"...başlamıştır." buyuruyor.


Bu ise; "ortaya çıktı, göründü" manasındadır. Dini açıkça ortaya koymak işte budur.

Düşmanlığı açık bir şekilde yapmak ise; kafirleri açık bir şekilde tekfir etmek ve onlardan bedenen ayrılmakla olur." (Eddureris Seniye cüz 7 s: 141 cihad bölümü)

Şeyh Süleyman b. Sehman şöyle dedi:



Mumtahine ayeti hakkında şöyle dedi:



"İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletidir. Allah-u Teâlâ, İbrahim (a.s)’in milleti hakkında şöyle buyuruyor:


"İbrahim’in milletinden, kendini bilmeyenden başka kim yüz çevirir?" (Bakara: 130)        



Allah-u Teâlâ’nın düşmanlarına düşmanlık göstermek, bu düşmanlığı apaçık bir şekilde ortaya koymak, onlardan çok uzak durmak, onlarla dost ve  haşir neşir olmamak her müslümana farzı ayn olan amellerdir." (Durerus Seniye 7. bölüm. cihad bölümü s: 121)

Bu ayetin delalet ettiği üzere, tagutu reddin şekli ve sıfatı şu üç şekilde özetlenebilir:

1 - Müşriklerden, mürtedlerden ve tagutlardan beri olmayı ilan etmek.



Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor



"Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız.."     



2 - Onların ve tagutlarının düşüncelerini, bütün müesseselerini, kanunlarını ve anayasalarını reddettiğini ilan etmek, onların kanun ve sistemlerini kabul edenleri tekfir etmektir.



"Sizi reddettik...."

3 - Onlara, sistemlerine ve içinde bulundukları durumlarına karşı düşmanlık ve kin gösermek ve onlarla mümkün olduğu kadar el ve dille cihad etmektir.


"Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır."



Bu cihad, bu düşmanlık ve bu kin, onlar tamamen Allah’a iman edip teslim oluncaya yani, tagutları tekfir edip onlardan uzaklaşıncaya kadar sürecektir. Arada, kesinlikle hiç bir anlaşma ve uzlaşma noktası yoktur.



 Allah-u Teâlâ, müminlere dost; kafir, müşrik ve küfür üzerinde ısrar edenlere düşman olmanın imanın en sağlam, en büyük rükunlarından olduğunu, bu rükun yerine getirilmediği zaman yeryüzünde büyük bir fesatın olacağını bildirmiştir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

 "Muhakkakki iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, (muhacirleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostudurlar! İman eden ancak hicret etmeyenlerle, onlar hicret edene kadar sizin hiçbir dostluğunuz olamaz. Eğer, din konusunda sizden yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluklara karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah, yaptıklarınızı görendir. Küfredenler, birbirlerinin dostlarıdır. Eğer bunu yapmazsanız (birbirinize dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur." (Enfal: 72-73)

Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyurmaktadır:

"Eğer müminleri dost edinmeyip küfür ve şirk üzerinde ısrar edenlere dost olur, onlara düşman olmaz ve böylece iman ehline düşman olursanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur. Çünkü hak ile iman şirk ile tevhid karışır. Tevhid inancı bulanır. Allah-u Teâlâ’nın; "sadece O’na ibadet edip hiçkimseyi O’na ortak koşmama"yı bildiren emri kaybolur ve İslam şeriatinin pratiği ortadan kalkar.



Allah-u Teâlâ'ya yemin ederim ki, bu dünyada, batıl ve ehlinden bugün beri olmayan, şüphesiz ahirette ondan beri olmayı ve dünyaya geri dönmeyi temenni edecektir. Ama ne yazık ki bu olmayacak ve o günkü pişmanlık sahibine bir şey kazandırmayacaktır. Allah-u Teâlâ bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

"O gün yüzleri ateşe çevrilenler derler ki: "Keşke Allah’a ve rasulüne itaat etseydik. Rabbimiz! Biz,  kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Ve onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara azabtan iki kat ver ve onlara büyük lanet et!" (Ahzab: 66-68)

 "O vakit tabi olunanlar, tabi olanlardan ayrılarak uzaklaşmıştır ve (her iki taraf da) azabı görmüştür ve onların (aralarındaki) bütün bağları da kopup parçalanmıştır. Tabi olanlar: "Ah keşke bir kere daha (dünyaya) döndürülsek de onların  bizden ayrılarak uzaklaştıkları gibi biz de onlardan ayrılarak uzaklaşsak!" derler.  Allah böylece onlara işledikleri amelleri hasretler (pişmanlıklar) halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir." (Bakara: 166-167)

Allah-u Teâlâ’nın muvahhid kullarından olmak isteyen, bu asrımızın yesağının kanunlarından, bu kanunları koyanlardan, bu kanunlara tabi olan ve onu müdafa edenlerden beri olmalı, iğrenç olan bu yeni dine ve ona tabi olanlara ise, bu dine bağlandıkları müddetçe düşman olup onları tekfir etmelidir.

 İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletinin dini ve bütün nebi ve rasullerin dinidir. Bu ise; bütün ibadetleri ihlaslı bir şekilde sadece Allah-u Teâlâ'ya yapmak, şirkin ve müşriklerin her çeşidinden beri olmak manasına gelen tevhid kelimesidir ve insanlar ilk olarak buna davet edilirler.

Şimdi verdiğimiz bu açık delillerden sonra yine de kalkıp “Siz neden halkı tekfir ediyorsunuz. Siz tekfircisiniz” diyen bir kişilere söylenilecek en doğru söz şudur;

“Eğer hakkı sadece bir rant kaynağı olarak istismar ediyorsanız bu yaptığınız Allah’ın dinini baltalamaktan başka bir şey değildir. İlahi hükümleri tahrif etmek veya onları hafife almak Allah’ın azabını hakketmenizin göstergesidir. Bu yüzden tevbe edin ve bu yolun sapıklıktan ibaret olduğunu açıklayın ki Allah sizin tevbenizi kabul etsin.”