Kim İkrah Olmadan Elfazı Küfür Konuşursa Zahiren De Batınen De Kafirdir

Kim İkrah Olmadan Elfazı Küfür Konuşursa Zahiren De Batınen De Kafirdir
1. Şüphesiz biz biliyoruz ki kim zorlama olmadan Allah ve resulüne söverse, dahası kim bir zorlayıcıya uymadan elfazı küfür konuşursa, Allah, resulü ve ayetleriyle alay ederse, bu kişi batınen de zahiren de kâfirdir.
Kim dese ki; böylesi biri, kimi zaman içte mümin fakat zahiren kâfir olabilir, işte bu kişi dince zaruri olarak fesat olduğu bilinen bir söz söylemiş olur. Çünkü şüphesiz Allah Kur'an'da kâfirlerin sözlerini zikretmiş ve onların küfürlerine hükmetmiş, onların bununla cehennemi hakkettiklerini belirtmiştir. Eğer bu küfrî sözleri, onlar aleyhinde şahidlik edenlerin şehadeti mesabesinde yahut ikrar edenin ikrarında yanlışlıklar yapması düzeyinde olsaydı, Allah, doğru da yalan da olması muhtemel şehadet ile onları cehennem ehli kılmazdı. Aksine bu şehadetin ancak doğru olması şartıyla onları azablandırması gerekirdi. Bu, şu ayetlerdeki gibidir:
"Andolsun ki: Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih 'tir, diyenler kâfir olmuşlardır. "-
"Andolsun, Allah, üçün üçüncüsüdür, diyenler de kâfir olmuşlardır" (Maide 5/72-73) ve benzeri ayetler.
2. Kalb, Resul'ün doğruluğuna ve O'nun elçi olduğuna inandığında, Resul'ü sever ve yüceltirse, bu durum, onları Resul'e lanet etmek ve sövmekten alıkoyar. Çünkü bu, ancak O'nu küçümseme ve değer vermeme türünden kaynaklanan bir şey dışında, onlardan beklenmez. Bundan da anlaşılıyor ki O'nun doğru olduğuna dair mücerred inanç, ancak O'nu, kalben sevmek ve yüceltmek ile iman olabilir." (Feteva, 7/557; *Külliyat, 7/438-439)
"Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin mü 'minlere indirilmesinden (daima) çekinirler. "- "Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler." (Tevbe 9/64-65)
"Bu, Allah, ayetleri ve resulüyle alay etmenin küfür olduğuna dair açık bir nastır. Hele sövmek daha bir önceliklidir. Bu ayet gösteriyor ki her kim ister ciddi ister şakadan Allah'ın elçisine (s.a.v) noksanlık izafe ederse kâfir olur." (es-Sarım'ul-Meslul, 28)
İbni Teymiye'nin ifadelerine dikkat ettiğimizde bir zorlayıcıdan dolayı olmadan, kim küfür lafızlar konuşursa 'bu kişi batın dışında sadece zahiren kâfir olur' diyen biri hakkında bu kişi, İslâm dininde zaruri olarak fesat olduğu bilinen bir söz söylemiş olur demektedir. Şimdi, böylesi biri ne zahirde ne de batında kâfirdir, diyen birine ne söyler acaba?
İbni Teymiye şöyle demektedir:
Müslüman olsun kâfir olsun kim Peygamber'e (s.a.v) söverse öldürülmesi gerekir. Bu ilim ehlinin umumu tarafından kabul edilmiş bir görüştür.
İbni Münzir diyor ki:
İlim ehlinin geneli Peygamber'e (s.a.v) sövenin cezasının ölüm olduğunda icma etmiştir. Bunu, ayrıca Malik, Leys, Ahmed ve İshak söylemiştir. Nitekim Şafii'nin de görüşü budur. Numan'dan nakledildiğine göre öldürülmez; çünkü onların üzerinde bulunduğu şirk hali daha da kötüdür. Ebubekr el-Farisi, Şafii'nin arkadaşlarından Peygamber'e (s.a.v) sövenin cezasının ölüm olduğunda Müslümanların icmasının olduğunu nakletmiştir. Nasıl ki; ondan başkasına sövenin cezası celdedir. Aslında onun hikaye ettiği bu icma sahabe ve tabiinden oluşan ilk tabakanın icması olarak değerlendirilir. Yahut da bunların, Peygamber'e (s.a.v) sövmenin bu kişinin Müslüman olması durumunda katli gerektirdiğine dair icmalarını kastetmiştir.
Nitekim Kadı İyaz da bu şekilde kaydederek demiştir ki:
Ümmet Müslümanlardan onu ayıplayıp sövenin öldürülmesinde icma etmiştir. Bunun gibi başkalarından da böylesi birinin öldürülmesi ve tekfirine dair icma nakledilmiştir.
İleri gelen imamlardan İmam İshak b. Raheveyh şöyle demiştir:
Müslümanlar, kim Allah'a söverse yahut Resülüne (s.a.v) söverse veyahut da Allah'ın (c.c) indirdiği bir şeyi defederse ya da Allah'ın (c.c) nebilerinden birini öldürürse bu kişi velev ki Allah'ın indirdiği her şeyi ikrar etse bile bundan dolayı kâfirdir, diye icma etmiştir.
Hattabi de:
Müslümanlardan hiç kimsenin bunun öldürülmesi gerektiği noktasında ihtilaf ettiğini bilmiyorum demiştir.
Muhammed b. Sahnun da şöyle diyor:
Ulema Nebi'ye (s.a.v) söven ile O'na noksanlık nisbet edenin kâfir olduğunuda icma etmiştir. Allah'ın ona azap edeceği bildirilmiştir. Ümmete göre hükmü, ölümdür. Kim de bunun küfrü ve azap göreceği noktasında şüphe ederse o da kâfirdir.
Konunun özeti şudur:
Şüphesiz söven kişi Müslüman ise bununla tekfir edilir ve tartışmasız öldürülür. Bu, dört imam ve diğerlerinin görüşüdür. Nitekim daha önce İshak b. Raheveyh ve diğerlerinin bu konuda icma olduğunu belirttikleri geçmişti." (es-Sarım'ul-Meslul, 5)
Şüphesiz Allah'a sövmek yahut elçisine sövmek (kınamak) zahiren de batınen de küfürdür. Söven kişi ister bunun haram olduğuna inansın ister helal olduğuna yahut da inancına göre şaka ediyor olsun farketmez. Bu fukahanın ve iman, söz ve ameldir, diyen diğer ehli sünnet ulemasının mezhebidir." (es-Sarım'ul-Meslul,451)
Bu, Allah'a, ayetlerine ve elçisine sövenin hükmüdür. Bundan Allah'a sığınırız. Başka bir konuya geçmeden önce bir hususa değinmek istiyorum ki meselede bir çelişki bulunmasın.
Şüphesiz küfür kelimelerini (elfazı küfr) telaffuz etmek zahiren de batınen de küfürdür. Velev ki sahibi küfrü kastetmese de. Lakin kelimenin manasını bilmese ve bunu telaffuz etse bu kişi, küfrü gerektiren manayı kastetmediği için tekfir edilmez. Çünkü, bu kişi, söz konusu lafzıyla, lafzının küfür olan manasını kastetmediği anlamında küfrî manayı kastetmemiştir. Şöyle diyen bir adamın sözü gibi:
Şûra demek olduğunu zanneden birinin biz demokrasi istiyoruz. İşte bu kişi tekfir edilmez. Bu, bunun manasının, halkın kendi kendisini idare etmek demek olduğunu bilerek söyleyenin zıddınadır. Şimdi bu kişi küfrü kastetmese de tekfir edilir. Tıpkı şunun gibi:
Kişi Nebi (s.a.v)'ye bizi dinle anlamında "raina" derse bu kişi tekfir edilmez. Ancak kim ayıplama, kınama kastıyla "raina" derse -el iyazu billah- bu kişi bunun küfür olduğunu bilmese ve bunu (küfrü) kastetmemiş olsa bile gene de zahiren ve batınen tekfir edilir.
Zaten bu yüzden kimi zaman ulemanın kelamında şu ifadelere rastlanır:
Kim küfür konuşur yahut işlerse, tekfir edilir. Velev ki bunu kast etmese de.
(Bakınız, Yazarın, daha sonra gelen "Allah'a dair bilgisizce konuşmak bid'at ve şirkin temelidir." başlığı altında anlattıklarına orada şöyle diyor:
"Bu nedenle kulun manasını ve mealini bilmedikçe Allah'ın rıza ve öfkesine götüren herhangi bir şey konuşmaması gerekir...
Ebu Hureyre'den, Resulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini duydu: "
Şüphesiz kul ne demeye geldiği belli olmayan bir kelime kullanır, onunla cehennemin en derin noktasına kayar." (Buhari Terc., 14/6405)
Hafız diyor ki:
"Ne olduğu anlaşılmayan" yani anlamını önemsemez- taleb etmez. Yani manasını hafsalasında yerli yerine oturtmadığı gibi onda yerleşmesi için düşünmez de. Bunu ifade etmekte bir maslahat görünürse telaffuz eder..."
Şeyh izzettin b. Abdusselam da şöyle diyor:
Bu, söyleyeninin güzelliğini kötülüğünden ayırd edemediği bir kelimedir. Dolayısıyla insanın güzelliğini çirkinliğinden ayırd edemediği bir şeyi konuşması haramdır..."
Nevevi ise şöyle demiştir:
Bu hadiste dili muhafaza etmeye dair bir teşvik vardır. Buna göre konuşmak isteyenin konuşmadan önce ne diyeceğini düşünmesi gerekir. Şayet kendisinde bir maslahat göründüyse konuşur, yoksa susar..."
Bu geçenlerden anlaşılmıştır ki kişinin kelimenin mana ve mefhumunu inceleyip araştırması, keza güzelliğini çirkinliğinden ayırd edemediği kelimelerden kaçınması gerekir. Ve bu şarttır da." es-Sarım'ul-Meslul, 154.)
İbni Teymiye şöyle demektedir:
"Özetle kim küfür olan bir şeyi söyler yahut yaparsa kâfir olmayı kast etmese de sırf bundan dolayı kâfir olur. Çünkü Allah'ın dilediği dışında hiç kimse küfrü kastetmez."
Bazen diyorlar ki: kişi küfrü kastetmedikçe tekfir edilmez. Onların bununla maksadı, üzerinde küfür terettüp eden mana demektir. Yoksa bizatihi küfür değildir. Çünkü Şeyh'in (r.a) de dediği gibi Allah'ın dilediği dışında hiç kimse küfrü kastetmez.
Muhammed b. Abdulvehhab'a (r.a) birtakım meseleler soruldu. İlki şöyle, mürtedin hükmü yahut Allah, kitapları ve elçisi ile alay etmenin küfür olup olmadığı ve küfrü gerektiren bu alayların vasfı nedir?
...Dördüncüsü de şöyle: Onun şu sözü: 'ya da manasını bilmeden küfür lafzı konuşsa bununla tekfir edilmez.' Bu onu konuşsa fakat açıklamasını bilmese mi yoksa kendisini kâfir kılacağını bilmeden konuşsa mı demektir?
Şöyle cevap vermiştir:
Birinci mesele: Ulema bu konuda, Allah'ın (c.c) Tebük gazvesi sırasında bazı Müslüman, muhacirler hakkındaki sözüyle istidlal etmiştir.
"Eğer Onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler" (Tevbe 9/65)
Selef ve halef şunu zikretmiştir: Şüphesiz bunun manası, Allah'la yahut Kur'an'la ya da Resul ile alay eden herkes hakkında kıyamete dek umumidir. Bunların lafızlarının vasfı ise şudur:
Onlar şöyle demişti:
Biz, bizim kurramız (Kur'an'a vakıf kişiler) gibi aç gözlü daha yalancı ve daha iştahlı kimse görmedik. Bununla Resulullah ve onun alim arkadaşlarını kastediyorlardı. Bu sözü Avf b. Malik, Resulullah'a (s.a.v) nakledince bunu diyen kişi gelip özür dileyerek, bunu misafirlerin yaptığı gibi oyun eğlence nevinden söylediğini belirtti. Bunun üzerine vahiy indi ve bunun imandan sonra mizah türünden olsa bile küfür demek olduğunu bildirdi. Demek ki bunu söyleyip mazeret beyan eden kişi, küfrün oyun eğlenceden (şaka) değil, ciddi olarak söylenince meydana geldiğini zannediyordu.
Dördüncüsü: Kişi manasını bilmediği bir küfür kelimesini konuşursa net ve açıktır ki bu, manasını bilmediği bir şeyi konuşmuş demektir. Bunun kendisini kâfir kılacağını bilmiyor olmasına gelince, ona şu ayet kafidir:
"(Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz." (Tevbe 9/66)
Onlar kendilerini kâfir kılmadığını zannederek Resul'e (s.a.v) mazeret beyan ediyorlar. Bu ifadeyi şu ikinci manaya hamledenlere hayret doğrusu. Oysa onlar, Allah'ın şu sözlerini duymaktadır:
"(Bunlar) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir."(Kehf 18/104)
"Çünkü onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar." (Araf 7/30)
"Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar." (Zuhruf 43/37)
Şimdi bu kişiler, bu ayette bahsedilen o kimselerin kâfir olmadığını mı zannediyor? Ne var ki açık cehalette olan kişi garipliğinden dolayı bu meseleleri sorup öğrenmez." (Tarih'u Necd el-Mes'ele 16, 447)