Müslümanlara Karşı Kafirlere Yardım Etmenin Hükmü - ŞAFİİ ALİMLERİ


a - Abdullah b. Ömer el-Beydavi (Hicri 685 yılında vefat etmiştir.) şöyle demiştir:

"Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o da onlardandır." (Maide: 51) ayetinin manası şöyledir:

"Sizden kim onlarla dost olursa o kişi onların toplumundan olmuş olur."

Bu ayet kafirlerden uzak durmayı şiddetle emrediyor. Tıpkı Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in:

"Müslümanlar ile kafirlerin ateşi birleşmez" dediği gibi....

Kafirlere, ancak münafık olanlar dostluk gösterirler. Allah-u Teâlâ  bu konu hakkında şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki Allah, zalim kavme hidayet etmez." (Maide: 51)

Burada kafirleri dost edinmeleri veya müslümanların düşmanlarına dostluk gösterebileceklerine inanmaları sebebiyle nefislerine zulmedenler kastedilmektedir." (Beydavi Tefsiri c: 2   s: 334)


b - Hafız İbni Kesir (Hicri 774 yılında vefat etmiştir.) şöyle dedi:

"Allah-u Teâlâ, müslümanları bırakıp kafirlere sevgi göstermeleri suretiyle onları dost edinmelerini mü’min kullarına yasaklamış, daha sonra böyle yapan kimseleri şöyle tehdit etmiştir:

"Kim böyle yaparsa Allah’la arasında bir bağlantısı kalmamıştır..." (Ali İmran: 28)

Yani Allah-u Teâlâ  yasakladığı halde yine de mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinenler Allah-u Teâlâ'dan beri olmuş olurlar." (İbni Kesir Tefsiri c: 1   s: 358)


c - İbni Hacer El-Askalani (Hicri 852 yılında vefat etmiştir.) İbni Ömer radiyAllahu anh’in aşağıdaki hadisini şöyle açıklamıştır:

"İbni Ömer radiyAllahu anh’den Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Eğer bir kavme bir azab isabet edecek olursa bu azab onların hepsine isabet eder. Sonra da kıyamet gününde her biri yaptığı amellere göre hesap verirler"

Bu hadisten şöyle bir hüküm çıkar:

"Kafirlerin ve zalimlerin bulunduğu yerden uzaklaşmak gerekir. Zira onların arasında ikamet etmek nefsi tehlikeye atmak demektir. Tabi ki bu, onlara yardım edilmediği ve onların amellerine rıza gösterilmediği taktirde böyledir. Onlara yardım edildiği veya amellerine rıza gösterildiği taktirde onlardan olunur." (Feth’ul Bari c: 13   s: 61)


d - Şeyh Abdullah b. Abdul Bari el-Ehdel el- Yemeni’ye (Hicri 1271 yılında vefat etmiştir.) şöyle soruldu:

"İslam diyarında bir kavim hristiyanlara bağlı olduklarını söylemekte, bu durumlarına razı olmakta ve bundan mutluluk duymaktalar. Hatta bu kimseler hristiyanlara bağlılıklarını göstermek için gemilerine onların bayrağını asmaktalar. Böyle kimselerin hükmü nedir?"

Onlara şöyle cevap verdi:

"Eğer bahsedilen bu kimseler cahil, fakat İslam’ın yüceliğine, bütün dinlerden üstün olduğuna ve İslam’ın hükmünün en doğru hüküm olduğuna inananan kimseler iseler ve kalplerinde de küfre ve ona bağlı olan kafirlere karşı herhangi bir saygı yoksa bu kimseler İslam içinde kalırlar. Fakat çok kötü bir şey yaptıkları için fasık hükmünü alırlar. Bu durum karşısında onlara tazir cezası vererek onları terbiye etmek gerekir. Eğer küfrün yüceliğine inanırlarsa mürted olurlar ve mürtedin hükümleri onlara uygulanır. Fakat İslam’ın hükümlerini bildikleri halde bunu yapmışlarsa kafir olurlar ve hemen tevbeye çağırılırlar. Şayet tevbe ederlerse müslüman, tevbe etmezlerse irtidat ederek dinden çıkmış sayılırlar.

Ayetlerin ve hadislerin zahirine göre bu gibi kişilerin imanı yoktur.

Allah-u Teâlâ  bu konuyla ilgili olarak bir başka ayette şöyle buyuruyor:

"Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura ulaştırır. Kafirlerin velileri (ise) tağuttur. Onları nurdan karanlıklara ulaştırır(lar). İşte onlar ateş ehlidirler. Orada ebedi kalacaklardır." (Bakara 257)

Bu ayet insanların iki kısım olduğunu gösteriyor:

İman edenler...

Bu kimselerin velisi, başkası değil sadece Allah-u Teâlâ'dır. Bu sebeble onlar ancak Allah-u Teâlâ'yı ve rasulünü veli edinirler. Tıpkı Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in:

"Bizim mevlamız Allah'dır. Sizin mevlanız ise yoktur." dediği gibi...

Kafirler... 

Bunların velisi ise tağuttur. O halde her kim Allah-u Teâlâ'yı değil de tağutu veli edinirse işte o kimse apaçık bir hüsran içindedir ve büyük bir hata yapmıştır. Bir insan ya Allah-u Teâlâ'nın velisi ya da tağutun velisi olur. Onun için üçüncü bir şık yoktur. İşte ayetin manası budur.

Allah-u Teâlâ  bir başka ayette şöyle buyuruyor:

 "Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında ihtilaf ettikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra (haklarında) verdiğin hükümden dolayı nefislerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar."
(Nisa: 65)

Allah-u Teâlâ  her konuda kafirleri dost edinmeyi yasakladığı halde bu hükme muhalefet edenin nasıl imanı olabilir? Allah-u Teâlâ onların imanının olmadığını yeminle ve en yüksek tekitle bildirmiştir." (Es-Seyf’il el-Bettar)